Küresel finans piyasaları, Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell’ın Jackson Hole’daki yıllık ekonomik sempozyumda yapacağı kritik konuşmaya odaklanmış durumda. Wall Street, bu zirveden gelecek para politikası sinyallerini dikkatle takip ederken, Amerikan borsaları ise genel olarak rekor seviyelere oldukça yakın, ancak büyük ölçüde dengeli bir seyir izliyor. Piyasa aktörlerinin ve analistlerin dikkatini çeken bu denge hali, özellikle ikinci çeyrek şirket bilançolarının beklenenden çok daha güçlü gelmesiyle destekleniyor. Şirketlerin sağlam finansal performansları, ABD borsalarını mevcut rekor seviyelerine taşıyan en önemli itici güçlerden biri olarak öne çıkıyor ve yatırımcı güvenini pekiştiriyor.
Önümüzdeki dönemde Fed’in faiz indirimlerine yeniden başlayacağına dair artan beklentiler de piyasadaki genel iyimser havayı besleyen bir diğer önemli faktör olarak kabul ediliyor. Eylül ayında gerçekleşmesi beklenen faiz indirimi, yatırımcılar arasında daha düşük borçlanma maliyetleri ve ekonomik aktiviteye potansiyel destek umutlarını yeşertiyor. Bu beklentiler, piyasaların Fed’in adımlarına karşı hassasiyetini ve gelecekteki para politikası kararlarının varlık fiyatları üzerindeki derin etkisini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Finans dünyasında büyük sermaye çevrelerinin gündeminde önemli bir yer tutan konulardan biri de ABD para piyasası fonlarında (Money Market Funds - MMF) biriken rekor seviyelere yakın nakit varlıklar. Investment Company Institute (ICI) tarafından açıklanan verilere göre, bu fonlardaki toplam tutar geçen hafta itibarıyla dudak uçuklatan bir seviyeye ulaşarak 7,186 trilyon dolar olarak kaydedildi. Bu devasa nakit birikimi, piyasalarda büyük bir potansiyel likidite kaynağı olarak görülse de, bu fonların ne yöne akacağı konusunda farklı görüşler bulunuyor.
Önde gelen küresel finans kuruluşlarından Goldman Sachs’ın Hedge Fonu Stratejisi Başkanı Tony Pasquariello’nun değerlendirmeleri, bu nakit yığınının geleceğine dair önemli bir bakış açısı sunuyor. Pasquariello, Amerikan hane halklarının şu anda yaklaşık 20 trilyon dolar gibi muazzam bir likit varlık ve nakit bulundurduğunu belirtiyor. Ancak bu rakamın, hane halkının toplam varlıklarının yalnızca %15’ini oluşturduğunu ve bu oranın uzun vadeli ortalamayla tamamen uyumlu olduğunu vurguluyor. Bu durum, piyasa beklentilerinin aksine, hane halkı cephesinde olağanüstü bir nakit birikiminin bulunmadığına işaret ediyor.
Goldman Sachs’ın önde gelen stratejistlerinden Tony Pasquariello’nun bu değerlendirmesi, piyasalardaki genel kanının aksine önemli bir perspektif sunuyor. Pasquariello, hane halklarının elindeki mevcut likit varlık seviyesinin uzun vadeli ortalamayla uyumlu olmasının, yakın zamanda hisse senedi piyasasına (ya da diğer riskli varlıklara) yönlendirilecek “olağanüstü büyüklükte bir fon akışı olmadığını” gösterdiğini ifade ediyor. Bu analiz, Fed’in faiz indirimlerinin doğrudan ve otomatik olarak borsalara büyük bir sermaye akışını tetikleyeceği yönündeki yaygın beklentiyi sorguluyor. Pasquariello, nakit varlıkların zaten dengeli bir dağılım içinde olduğunu ve mevcut oranın, uzun vadeli finansal davranış kalıplarıyla tutarlı olduğunu belirtiyor. Bu, yatırımcıların likidite tercihlerinin ve risk algılarının faiz oranlarının ötesinde, daha geniş bir ekonomik ve davranışsal çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşündürüyor.
Goldman Sachs raporunda, Fed’in politika faizini düşürdüğü önceki döngülere ilişkin dikkat çekici tarihsel verilere de yer veriliyor. Bu analizler, geçmişte yaşanan faiz indirimi dönemlerinde para piyasası fonlarından (MMF) kayda değer bir çıkış yaşanmadığını ortaya koyuyor. Örneğin, 2007-2008 küresel finans krizinin ardından gelen ultra düşük faiz döneminde dahi, para piyasası fonu varlıkları zaman içinde artmaya devam etti. Bu durum, düşük faiz oranlarının her zaman MMF’lerden hisse senetleri veya diğer yüksek riskli varlıklara doğru büyük bir sermaye kayışına neden olmadığı tezini destekliyor. Faizlerin düşmesiyle birlikte MMF’lerin getiri cazibesi azalsa da, yatırımcıların güvenli liman arayışları veya likidite tercihlerinin bu fonlarda kalmalarına yol açabileceği görülüyor.
Tony Pasquariello, bu durumun hisse senedi piyasası için doğrudan kötü bir haber olduğunu iddia etmediğini açıkça belirtiyor. Ancak, faiz indirimlerinin mutlaka “bir şeylerin öncüsü olması gerektiğinden emin olmadığını” vurguluyor. Bu ifade, faiz indirimlerinin tek başına piyasada büyük bir ralli başlatmaya yetmeyebileceği, piyasaların daha geniş makroekonomik koşullar, şirket karları ve yatırımcı duyarlılığı gibi faktörlere daha bütünsel bir şekilde tepki verebileceği anlamına geliyor. Dolayısıyla, faiz indirimleri tek başına borsalarda beklenen büyük bir akışı tetiklemeyebilir; piyasaların daha karmaşık dinamikler içinde hareket ettiği bu analizde öne çıkıyor.
Son piyasa kapanışlarına bakıldığında, ABD’deki büyük sermayeli hisse senetlerinin performansını yansıtan Dow Jones Sanayi Endeksi, son işlem gününü yaklaşık yüzde 0,1’lik hafif bir düşüşle tamamladı. Geniş tabanlı piyasanın nabzını tutan S&P 500 Endeksi ve teknoloji ağırlıklı Nasdaq Bileşik Endeksi ise günü yatay bir seyirle, kayda değer bir değişim göstermeden noktaladı. Bu yatay seyir, piyasada belirgin bir yön arayışının veya büyük bir hareketin henüz başlamadığını gösteriyor.
Öte yandan, küçük ölçekli şirketlerin performansını izleyen ve genellikle risk iştahının bir göstergesi olarak kabul edilen Russell 2000 Endeksi ise yüzde 0,4’lük bir yükselişle günü tamamladı. Bu durum, yatırımcıların büyük sermayeli hisselere kıyasla küçük şirketlere yönelik daha seçici bir ilgi gösterdiğini veya genel piyasa belirsizliğinde bazı niş alanlara yöneldiğini düşündürebilir.
Tahvil piyasasında ise FactSet verilerine göre, 1 aylık ABD Hazinesi tahvil getirisi 2 baz puan artışla yüzde 4,34 seviyesine çıktı. Kısa vadeli tahvil getirilerindeki bu hafif artış, piyasadaki likidite koşulları ve Fed’in kısa vadeli faiz oranlarına yönelik beklentilerle yakından ilişkilidir.
Gelecek dönemdeki para politikası adımlarına ilişkin beklentileri gösteren CME FedWatch verileri de dikkatle izleniyor. Bu verilere göre, vadeli işlemler yatırımcıları son analiz günü itibarıyla eylül ayında Fed’in 25 baz puanlık bir faiz indirimine gitme ihtimalini yüzde 83,2 gibi oldukça yüksek bir olasılıkla görüyor. Bu oran, önceki haftalardaki zirvesinin bir miktar gerisinde kalsa da, piyasanın faiz indirimi beklentilerinin ne kadar güçlü ve yaygın olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Ancak, Goldman Sachs’ın analizleri, bu güçlü indirimi beklentisinin dahi piyasalara otomatik olarak büyük bir nakit akışı garantisi vermediği yönündeki uyarıları destekler niteliktedir.
⚖️ Yasal Uyarı:Bu içerik yatırım tavsiyesi niteliği taşımaz. Yatırımlarınızla ilgili kararlarınızı kendi araştırmalarınız ve risk profilinize göre almanız önerilir.
Fed Faiz İndirimi, Borsa, Nakit Varlıklar, Para Piyasası Fonları, Goldman Sachs, Tony Pasquariello, Jackson Hole, Piyasa Analizi, Dolar Likidite, Hisse Senedi Piyasası