Ayı Piyasaları Artık Eskisi Kadar Korkunç Değil mi?

BIST Haberleri
Ayı piyasaları, geçmişteki yıkıcı etkilerini yitiriyor mu? Uzmanlar, hisse senedi arzındaki daralma ve rekor nakit bolluğunun ayı piyasalarını daha kısa süreli hale getirdiğini belirtiyor. Detaylar ve piyasa analistlerinin görüşleri bu haberde.

Ayı Piyasalarının Yeni Kimyası: Daha Kısa Süreli Gerilemeler Mi Geliyor?

Finans dünyasında yatırımcıların zihninde en çok kaygı uyandıran terimlerden biri şüphesiz 'ayı piyasası'dır. Bu ifade, genellikle finansal yıkım, servet kaybı ve uzun süreli ekonomik durgunluklarla eş anlamlı görülür. Zira 2008 finans krizi, 2000'deki 'dot-com' çöküşü ve Büyük Buhran'a yol açan 1929 çöküşü gibi tarihin önemli ekonomik fiyaskoları, aylar içinde buharlaşan milyarlarca dolarlık servet ve yıllarca süren toparlanma süreçleriyle hafızalara kazınmıştır. Ancak son dönemde yapılan analizler, 'ayı piyasası' tanımının ve yatırımcı üzerindeki etkisinin köklü bir dönüşüm geçirdiğine işaret ediyor. Peki, piyasalarda yüzde 20 veya daha fazla bir düşüşe işaret eden bu korkutucu senaryolar, artık geçmişteki kadar derin ve yıkıcı olmaktan çıktı mı?

Piyasa uzmanları ve finansal analistler, her ne kadar hiçbir yatırımcının önemli bir piyasa gerilemesini arzu etmeyeceğini kabul etse de, mevcut verilere daha yakından bakıldığında, ayı piyasalarının eskisi kadar uzun soluklu ve acı verici olmayabileceğine dair güçlü kanıtlar olduğu görülüyor. Hatta piyasalardaki uzun, sürüncemeli, yıllarca süren durgunlukların artık büyük ölçüde geçmişte kalmış olabileceği belirtiliyor. Bu iddiaların temelinde, piyasa dinamiklerinde yaşanan yapısal değişimler yatıyor.

Değişimin Ana Dinamiği: Arz ve Talep Dengesizliği

Piyasadaki Hisse Senedi Arzı ve Talep Arasındaki Önemli Dengesizlik

Ayı piyasalarının gelecekte daha kısa ömürlü olacağına dair en önemli argümanlardan biri, hisse senedi arzı ile talep arasında gözlenen belirgin dengesizliktir. Haverford Trust'ın yatırım stratejisi başkanı olarak görev yapan piyasa stratejisti Hank Smith, bu dengesizliğin temel itici güç olduğunu vurguluyor. Geçmiş on yıllarda ABD'de halka açık şirket sayısının 7.000'in üzerinde olduğunu hatırlatan Smith, günümüzde ise bu sayının 4.000'in altına düştüğüne dikkat çekiyor. Bu düşüş, sadece mutlak sayılarla sınırlı kalmayıp, ülkenin genel nüfusuna kıyasla da daha belirgin bir azalmayı ifade ediyor. Örneğin, 1996 yılında her bir milyon ABD vatandaşına yaklaşık 30 halka açık şirket düşerken, bugün bu oran sadece yaklaşık 13 halka açık şirket seviyesine gerilemiş durumda.

Bu azalma, halka açık yatırım yapılabilecek şirket sayısının genel olarak azaldığı anlamına geliyor. Daha az sayıda şirketin hisse senetleri piyasada işlem gördüğünde, yatırımcıların seçenekleri daralır ve mevcut arz, potansiyel talebi karşılamakta zorlanır. Bu durum, hisse senetlerinin daha kıt bir varlık haline gelmesine yol açar ve fiyat hareketlerinin daha dalgalı, ancak aynı zamanda düşüşlerde toparlanmaya daha yatkın olmasına neden olabilir. Çünkü arz azaldığında, talep aynı kalsa bile fiyatlar üzerinde yukarı yönlü bir baskı oluşur.

Rekor Seviyedeki Nakit Rezervleri

Piyasadaki arz-talep dengesizliğini destekleyen bir diğer önemli faktör ise, yatırımcıların kenarda bekleyen rekor miktardaki nakit varlıklarıdır. Analistler, şu an para piyasası fonlarında 7 trilyon doların üzerinde devasa bir nakit miktarının bulunduğuna işaret ediyor. Bu, finansal sistemde 'kuru barut' olarak adlandırılabilecek, potansiyel olarak piyasaya akmaya hazır büyük bir sermaye havuzunu temsil ediyor. Bu denli büyük bir nakit bolluğu, piyasalarda herhangi bir önemli düşüş yaşandığında, yatırımcıların bu birikmiş sermayeyi hisse senetlerine yönlendirme eğiliminde olacağı anlamına geliyor. Bu durum, düşüşleri sınırlayıcı ve toparlanmaları hızlandırıcı bir etki yaratabilir, zira potansiyel alıcı gücü oldukça yüksek seviyede.

Hisse Senedi Geri Alımlarının Yükselişi

Hisse senedi arzının daralmasında kilit rol oynayan bir diğer etken ise, şirketlerin kendi hisselerini geri alım programlarının genel olarak artış göstermesidir. Şirketler, karlarını değerlendirmek veya hisse başına kazancı artırmak amacıyla kendi hisselerini piyasadan geri satın alarak tedavüldeki hisse senedi sayısını azaltırlar. Bu eylem, yatırımcıların satın alabileceği hisse senedi arzını doğrudan düşürür ve piyasada bir kıtlık yaratır. Bu yılın ilk çeyreğinde gerçekleşen hisse senedi geri alım miktarının 55,3 milyar dolar gibi rekor bir seviyeye ulaşması, bu trendin ne denli güçlü olduğunu gözler önüne seriyor. Bu rakam, 2019'un ilk çeyreğinde 12,8 milyar dolar ve 2000 yılının ilk çeyreğinde ise sadece 7,9 milyar dolar seviyesindeydi. Bu dramatik artış, şirketlerin sermaye tahsis stratejilerinde geri alımlara verdiği önemin arttığını ve bunun da piyasadaki likiditeyi ve hisse senedi arzını nasıl etkilediğini açıkça gösteriyor.

Tedavüldeki hisse senetlerinin azalması, fiyatların daha dalgalı olma eğilimini pekiştirirken, aynı zamanda piyasa düşüşlerinde toparlanma potansiyelini de artırır. Smith, birçok şirketin tedavüldeki hisse senetlerinde ciddi bir azalma olduğunu belirterek, bunun ayı piyasasından kurtulmak için geçmişte görülen iki ila üç yıllık uzun dönemleri artık görmeyeceğimizin en büyük nedeni olduğunu vurguluyorlar. Bu durumun, karmaşık bir meseleden ziyade saf arz ve talep dinamiklerinin bir sonucu olduğu ifade ediliyor.

Piyasa Uzmanlarından Onay: En İyi Yatırım Ortamı mı?

Bu arz ve talep dinamikleri, önde gelen finans kurumlarının baş yatırım sorumlularının da dikkatini çekiyor. Örneğin, BlackRock'ın küresel sabit getirili yatırımlardan sorumlu baş yatırım sorumlusu Rick Rieder, geçtiğimiz haftalarda borsaların ‘şimdiye kadarki en iyi yatırım ortamı' olduğunu ifade etmişti. Bu yorumun kısmen yukarıda bahsedilen benzersiz arz-talep dengesizliğinden kaynaklandığı belirtiliyor. Rieder, hisse senetlerindeki teknik verilerin 'çılgınca' olduğunu ve arz ile talep arasındaki farkın 'oldukça sıra dışı' boyutlara ulaştığını dile getirmişti. Bu teknik veriler, piyasaya olan akışları, pozisyonlamaları ve genel olarak talebin arzı nasıl geride bıraktığını yansıtan göstergeler olarak yorumlanabilir.

Benzer şekilde, F/M Investments'ın baş yatırım sorumlusu Alex Morris de arz ve talep dinamiklerini teyit ederek, gümrük vergileri ve yüksek değerlemeler de dahil olmak üzere bir dizi riske rağmen, yatırımcıların hisse senetlerine olan 'doymak bilmez' talebinin, piyasanın yükselmeye devam edeceği anlamına geldiğini belirtiyor. Morris, finansal sistemde “ortalıkta çok fazla dolar dolaştığını ve bu dolarların bir yere gitmesi gerektiğini” ve sonuç olarak “hisse senedi piyasasına gideceklerini” ekleyerek, bu büyük nakit fazlasının er ya da geç hisse senetlerine akacağı beklentisini pekiştiriyor. Bu durum, piyasaların düşüşlerde dahi hızlı bir şekilde destek bulmasını sağlayacak güçlü bir likidite havuzu oluşturuyor.

Yakın Geçmişten Örnekler: Hızlı Toparlanmaların Sırrı

Piyasa uzmanlarının bu teorisini destekleyen yakın geçmişten önemli kanıtlar bulunuyor. Örneklem boyutu küçük olsa da, bu veriler gelecekteki eğilimlere dair ipuçları sunuyor. Piyasanın sırasıyla yüzde 35 ve yüzde 25 oranında düştüğü 2020 ve 2022 piyasa çöküşleri, bu yeni dinamiklerin en çarpıcı örneklerini teşkil ediyor. Her iki durumda da piyasa, bir yıl veya daha kısa sürede tüm zamanların en yüksek seviyelerine ulaşarak şaşırtıcı bir hızda toparlanma sergiledi.

Elbette, 2020'deki düşüşün ardından gelen toparlanmada, benzeri görülmemiş mali ve parasal destek paketlerinin rolü yadsınamaz. Hükümetler ve merkez bankaları, ekonomiyi desteklemek ve piyasalardaki likiditeyi artırmak için devasa teşvikler devreye sokmuştu. Benzer şekilde, 2022 yılı sonlarında OpenAI'nin ChatGPT sohbet robotunun piyasaya sürülmesiyle başlayan yapay zeka furyası da, teknoloji hisselerine olan ilgiyi ve genel piyasa iyimserliğini körükleyerek toparlanma sürecine katkıda bulundu. Ancak uzmanlar, bu dışsal faktörlerin yanı sıra, piyasanın altında yatan yapısal değişikliklerin de bu hızlı toparlanmalarda önemli bir rol oynadığını belirtiyor.

Smith, bu durumun, bazen zirveye ulaşması yıllar süren bir veya iki nesil önceki ayı piyasalarından kökten farklılık gösterdiğini ifade ediyor. Geçmişte, büyük düşüşler uzun süreli durgunluk dönemlerini beraberinde getirirken, modern piyasa dinamikleri, ayı piyasalarını çok, çok hızlı ve güçlü boğa hareketlerinin takip ettiği bir yapıya büründürüyor. Bu da, yatırımcının piyasa gerilemelerine karşı eskisi kadar paniklememesi gerektiğini, aksine bunları potansiyel alım fırsatları olarak değerlendirmesi gerektiğini düşündüren yeni bir paradigmaya işaret ediyor.

Sonuç: Ayı Piyasalarının Dönüşen Yüzü

Özetle, 'ayı piyasası' terimi finansal sözlükteki yerini korusa da, bu kavramın ardındaki korku ve yıkım potansiyeli, piyasanın temel dinamiklerindeki yapısal değişikliklerle birlikte önemli ölçüde azalmış görünüyor. Azalan halka açık şirket sayısı, para piyasalarında bekleyen devasa nakit rezervleri ve artan hisse senedi geri alımları gibi faktörler, hisse senedi arzını daraltırken, talebi güçlü tutuyor. Bu benzersiz arz-talep dengesizliği, piyasa düşüşlerinin daha kısa ömürlü olmasına ve toparlanmaların geçmişe kıyasla çok daha hızlı gerçekleşmesine zemin hazırlıyor. Finans uzmanlarının da teyit ettiği üzere, yatırım ortamı bu yapısal değişiklikler sayesinde 'şimdiye kadarki en iyi' dönemlerden birini yaşıyor olabilir. Bu yeni gerçeklik, yatırımcıların piyasa dalgalanmalarına bakış açısını değiştirecek ve potansiyel olarak 'ayı piyasası' algısını, uzun vadeli büyüme yolculuğunda daha kısa süreli bir durak olarak yeniden tanımlayacaktır.

⚖️ Yasal Uyarı:Bu içerik yatırım tavsiyesi niteliği taşımaz. Yatırımlarınızla ilgili kararlarınızı kendi araştırmalarınız ve risk profilinize göre almanız önerilir.

ayı piyasası, finansal kriz, hisse senedi, arz talep, piyasa toparlanması, nakit rezervleri, hisse geri alımı, yatırım stratejisi, piyasa dinamikleri, boğa piyasası

İlginizi Çekebilir

Güvenilir Ortaklarımız