Küresel ekonomik görünüm, son dönemde açıklanan önemli veriler ve devam eden jeopolitik gerilimlerle şekilleniyor. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen üretici fiyatları (ÜFE) verileri, enflasyonist baskıların beklenenden daha güçlü seyrettiğini ortaya koyarken, bu durum merkez bankalarının para politikası kararları üzerinde ciddi bir ikilem yaratıyor. Diğer yandan, uluslararası arenadaki kritik zirveler ve diplomatik çabalar, Ukrayna'daki savaşın geleceği ve küresel güç dengeleri açısından büyük önem taşıyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ise kendi enflasyonla mücadele stratejisini yeni hedeflerle güncelliyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde üretici fiyatları, Temmuz ayında gözle görülür bir artış kaydederek son üç yılın en hızlı yükselişini sergiledi. Nihai talep için Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE), geçen ay yüzde 0,9 oranında artış gösterdi. Bu artış, piyasa beklentisi olan yüzde 0,2'lik artışın oldukça üzerinde gerçekleşerek, Haziran 2022'den bu yana kaydedilen en büyük aylık sıçrama oldu. Yıllık bazda incelendiğinde ise, Temmuz ayına kadar olan 12 aylık dönemde ÜFE, yüzde 3,3 seviyesine yükseldi. Bu oran, Haziran ayındaki yüzde 2,4'lük artışın ardından ivmenin hızlandığını net bir şekilde gösteriyor. Bu geniş tabanlı artış, ekonominin farklı sektörlerinde maliyet baskılarının arttığına dair güçlü sinyaller veriyor.
ÜFE’deki bu dikkat çekici yükselişin büyük bir kısmı, özellikle hizmet maliyetlerindeki artıştan kaynaklandı. Toplam artışın dörtte üçünden fazlası, hizmet sektöründeki yüzde 1,1'lik yükselişten geldi. Hizmet maliyetlerindeki bu artışın da yarısından fazlası, makine ve ekipman toptancılığı gibi ticaret marjlarındaki yüzde 2,0'lık kayda değer artıştan beslendi. Bu durum, hizmet odaklı ABD ekonomisinde maliyet enflasyonunun yaygınlaştığını ortaya koyuyor. Mal fiyatları da Haziran ayındaki yüzde 0,3'lük artışın ardından yüzde 0,7 oranında yükseliş kaydetti. Mal maliyetlerindeki genel artışın yüzde 40'ını oluşturan gıda fiyatlarındaki yüzde 1,4'lük artış dikkat çekiciydi. Özellikle taze ve kuru sebzelerin maliyetindeki yüzde 38,9'luk şaşırtıcı artış, gıda enflasyonunu yukarı çeken ana etkenlerden biri oldu.
Gıda fiyatlarındaki bu yükseliş, aynı zamanda tarım sektöründeki işgücü sorunlarıyla da ilişkilendiriliyor. Trump yönetiminin kaçak göçmenlere yönelik politikaları neticesinde, çiftçiler işçi sıkıntısı yaşadıklarını rapor etti. Bu durum, arz zincirindeki aksaklıklar ve maliyet artışları yoluyla genel enflasyona katkıda bulunuyor. Açıklanan beklenenden güçlü üretici enflasyon raporu, tüketicilerin geçen ay diş bakımı ve uçak bileti gibi hizmetlere daha yüksek fiyatlar ödediğini gösteren tüketici enflasyonu verilerini takip etti. Ayrıca, Ağustos ayı başlarında işgücü piyasasında herhangi bir bozulma belirtisi olmaması, ücret baskılarının devam ettiğini ve enflasyonun yapısal bir sorun haline gelme potansiyelini artırdığını gösteriyor.
ABD Merkez Bankası (Fed), ekonominin büyük ölçüde hizmet odaklı olması nedeniyle hizmet enflasyonuna özel bir önem veriyor. Bu bağlamda, üretici fiyatlarındaki artışın büyük ölçüde hizmet maliyetlerinden kaynaklanması, Fed’in enflasyon hedefine ulaşma yolundaki zorlukları gözler önüne seriyor. Finans piyasaları, Fed’in Eylül ayında faiz indirimlerine devam edeceğini öngörmeye devam etse de, bu son veriler ışığında ihtiyatlı olunması gerektiğini savunanların sayısı arttı. Özellikle gümrük tarifelerinin ABD ekonomisindeki iç fiyatları etkilemeyeceğini düşünenler için bu rapor, tam bir şok etkisi yarattı ve Fed’in politika değişiklikleri konusundaki “bekle-gör” tutumunun ne kadar haklı olduğunu güçlü bir şekilde kanıtladı.
Piyasalar, bu enflasyonist sinyallere hızla tepki verdi. Wall Street’teki hisse senetleri düşüş yaşarken, ABD Doları, bir dizi önemli para birimine karşı değer kazandı. ABD Hazine tahvili getirileri ise yükselişe geçti. Bu veriler, yatırımcıların zihninde Fed’in 16-17 Eylül toplantısında normalden daha büyük, yarım puanlık bir faiz indirimi olasılığını neredeyse tamamen ortadan kaldırdı. Politika yapıcılar, enflasyonun hala ABD merkez bankasının yüzde 2'lik hedefinin oldukça üzerinde seyrettiği bir ortamda, gelecek ay beklenen çeyrek puanlık bir indirimi nasıl gerekçelendirecekleri ve piyasalara nasıl sunacakları konusunda ciddi bir karar alma süreciyle karşı karşıya kaldı.
Küresel sahnedeki bir diğer kritik gelişme, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Alaska’da gerçekleşen zirve oldu. Zirve öncesinde yaptığı açıklamada Trump, mevkidaşı Putin’in Ukrayna’daki savaşı sona erdirmeye hazır olduğuna inandığını belirtti. Ancak barışın sağlanması için Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy’nin de katılacağı en az bir ikinci görüşmeye ihtiyaç duyulacağını vurguladı. Bu diplomatik süreç, savaşın geleceği ve küresel güvenlik mimarisi açısından büyük önem taşıyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ve Avrupalı müttefikleri, Alaska’da düzenlenen zirveden ABD ile Rusya arasında kendilerini dışlayan herhangi bir anlaşma çıkmasını önlemek için bu hafta çabalarını yoğunlaştırmıştı. Trump ise, anlaşmaya varmanın Putin ve Zelenskiy’nin elinde olduğunu ifade ederek, “Onların anlaşmasını müzakere etmeyeceğim” şeklinde kesin bir tavır sergiledi. Bu tutum, ABD’nin bu konudaki rolünü tarafları bir araya getirmekle sınırlı tutma niyetini yansıtıyor.
Kremlin, bu hafta savaşın sona erdirilmesi için 2024’ten bu yana koşullarının değişmediğini ve Ukrayna’nın Rusya’nın hak iddia ettiği bölgelerden çekilmesini istediğini yineledi. Putin, Trump ile yapacağı görüşmede Rusya’nın güvenlik konusunda kapsamlı bir görüşme kapsamında nükleer silah kontrolünü artıracağının sinyalini verdi. Bu, hem bölgesel hem de küresel istikrar için potansiyel bir açılım anlamına geliyor. Ancak, Rusya’nın Ukrayna topraklarının yaklaşık beşte birini kontrol etmesi, müzakerelerin karmaşıklığını artırıyor. Zelenskiy ve Avrupalılar, olası bir anlaşmanın bu kazanımları pekiştirebileceğinden, Putin’in Ukrayna topraklarını ele geçirmek için 11 yıldır gösterdiği çabaların karşılığını alabileceği ve onu Avrupa’ya daha fazla yayılmaya teşvik edebileceğinden endişe ediyor. Rusya’nın Kırım’ı ve doğu Ukrayna’nın geniş topraklarını ilhak etmesine karşın, Ukraynalılar artık Rus topraklarını elinde tutmuyor ve bu durum, tam olarak neyin takas edilebileceği sorusunu gündeme getiriyor.
Dünyanın gözü önünde yapılacak yüksek profilli bir zirveye ilgi duyan Trump için bir anlaşma yapmanın cazibesi oldukça güçlü. Bu yıl Nobel Barış Ödülü için açık bir kampanya yürütüyor, diplomatik zaferler olarak iddia ettiği şeylere dikkat çekiyor ve Ukrayna ile barış anlaşması konusundaki istekliliğiyle ABD müttefiklerini tedirgin ediyor; zira müttefikler, böyle bir anlaşmanın Putin’i cesaretlendirebileceğinden endişe ediyorlar. Bu diplomatik hamleler, uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemin habercisi olabilirken, mevcut ittifak yapılarını da zorlayıcı nitelikte.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, yılın üçüncü enflasyon raporu sunumunda, enflasyonda hem tahmin hem de ara hedefler açıklayacaklarını duyurdu. Bu adım, Merkez Bankası’nın şeffaflık ve öngörülebilirlik ilkelerine bağlılığını pekiştirirken, piyasa beklentilerini şekillendirme konusunda önemli bir rol oynuyor. Belirlenen yeni hedefler, dezenflasyon sürecinin yol haritasını çiziyor.
2025 yılı için enflasyon ara hedefi yüzde 24 olarak korunurken, bu hedef bant aralığı yüzde 25-29 olarak belirlendi. Ancak, 2026 hedefi önceki yüzde 12’den yüzde 16’ya yükseltildi ve bant aralığı yüzde 13-19 olarak güncellendi. Enflasyonla mücadelede orta vadeli kararlılığı yansıtan 2027 yılı için ise enflasyon ara hedefi yüzde 9 olarak belirlendi. Bu güncelleme, enflasyonla mücadele sürecinin beklenenden daha uzun soluklu olabileceği sinyalini veriyor ancak aynı zamanda kademeli bir düşüş patikasına işaret ediyor.
Başkan Karahan, gelecek dönemde gıda fiyatlarının oluşturabileceği yukarı yönlü risklere özellikle vurgu yaptı. Gıda enflasyonu, Türkiye ekonomisi için tarihsel olarak önemli bir sorun kaynağı olmuştur ve Merkez Bankası’nın dikkatle izlediği bir kalem olmayı sürdürüyor. Raporda öne çıkan soru-cevap bölümlerinde ise, aylık enflasyonun yüzde 2’nin altına nasıl indirileceği konusu detaylandırıldı. Karahan, eğitim ve kira kaynaklı fiyat katılıklarının yanı sıra, geçmişteki fiyat kontrollerinin etkilerinin ortadan kalkmasıyla enflasyonist baskıların arttığını belirtti. Kira piyasasında ise arz-talep dengelenmesi, deprem etkisinin hafiflemesi ve kentsel dönüşüm süreçlerinin normalleşmesiyle bir rahatlama beklendiği ifade edildi.
Aylık kredi limitlerinde bir gevşeme olup olmayacağı sorusuna karşılık Karahan, bu tür adımların dezenflasyon politikasıyla uyumlu olması gerektiğini vurguladı. Küçük ve Orta Boy İşletmeler (KOBİ) için kredi kriterinin yüzde 2,6 olmasına rağmen, mevcut durumda bu oranın yüzde 1,1 seviyesinde kaldığı ve son dönemde hafif bir artış gösterdiği belirtildi. Ancak limitlerin kısa vadede gevşemesinin beklenmediği, sıkı para politikasının sürdürüleceği mesajı verildi. Kur dinamikleriyle ilgili olarak ise, güçlü parasal sıkılaştırma sonucunda Türk Lirası’na olan talebin arttığı ve euro/dolar paritesinin de bu süreçte etkili olduğu açıklandı. Aylık enflasyonun beklentilerin altında gelmeye devam ettikçe Türk Lirası üzerindeki aşağı yönlü baskının da artacağı, dolayısıyla para politikasının sıkı kaldığı sürece TL varlıklarının cazibesini koruyacağı ifade edildi. Bu değerlendirmeler, TCMB’nin enflasyonla mücadelede kararlılığını ve piyasalara yönelik net mesajlarını yansıtıyor.
⚖️ Yasal Uyarı:Bu içerik yatırım tavsiyesi niteliği taşımaz. Yatırımlarınızla ilgili kararlarınızı kendi araştırmalarınız ve risk profilinize göre almanız önerilir.
ABD ÜFE, üretici fiyatları, Fed, faiz indirimi, enflasyon, Trump, Putin, Zelenskiy, Ukrayna savaşı, jeopolitik, TCMB, Fatih Karahan, enflasyon raporu, piyasa analizi, küresel ekonomi, dolar, hisse senedi