Amerikan borsaları, son dönemde yaşanan iniş çıkışlara rağmen tarihi zirvelerine oldukça yakın seyrederek yatırımcıların dikkatini çekmeye devam ediyor. Ancak finans dünyasının önde gelen isimleri, piyasaların bu göz kamaştırıcı performansının, ABD ekonomisinin gerçek durumu hakkında yanıltıcı bir tablo çizebileceği konusunda ciddi uyarılarda bulunuyor. Uzmanlar, hisse senedi piyasalarının güçlü bir ekonomik büyümeyi fiyatladığını, ancak temel ekonomik göstergelerin ve politik gelişmelerin bu iyimser beklentileri boşa çıkaracak nitelikte olduğunu vurguluyor.
Özellikle Unlimited Funds'ın kurucu ortağı, Üst Yöneticisi (CEO) ve Yatırım Direktörü Bob Elliott, piyasanın mevcut değerlemesinin altında yatan varsayımlara ilişkin derin endişelerini dile getirdi. Elliott, çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Borsa güçlü bir ekonomiyi fiyatlıyor, ancak koşullar bu yüksek beklentileri boşa çıkaracak biçimde şekilleniyor.” ifadeleriyle, piyasa ile reel ekonomi arasındaki potansiyel uyumsuzluğa dikkat çekti. Bu yorum, yatırımcıların, piyasa göstergelerinin ötesine geçerek ekonomik temelleri daha dikkatli incelemesi gerektiği yönünde önemli bir işaret olarak değerlendiriliyor.
Piyasaların odaklandığı en önemli konulardan biri de ABD Merkez Bankası (Fed)'nın para politikası ve olası faiz indirimleri. Bob Elliott, bu konuda da piyasaların “aşırı iyimser” olduğunu belirtiyor. Yatırımcılar, Fed'in yakın gelecekte faiz indirimlerine gideceğine dair güçlü bir beklenti içinde olsa da, Elliott bu beklentilerin mevcut ekonomik koşullarla tam olarak bağdaşmadığını savunuyor. Özellikle Fed'in temmuz ayı toplantı tutanaklarının yayımlanması, bu iyimserliğin sorgulanmasına yol açan bazı önemli belirsizlikleri ortaya koydu.
Çarşamba günü kamuoyuna açıklanan Fed tutanakları, ABD'nin uyguladığı tarifelerin enflasyon üzerindeki etkilerine dair “önemli belirsizliklerin” devam ettiğini gösterdi. Tutanaklarda, bu tarife artışlarının zamanlaması, büyüklüğü ve ekonomide kalıcılığı konusunda Fed yöneticileri arasında hala net bir konsensüs bulunmadığı belirtiliyor. Fed yetkilileri, tarife etkilerinin mal fiyatları gibi belirli enflasyon göstergelerinde daha belirgin hale geldiğini gözlemlese de, hizmet sektöründeki fiyat enflasyonunun yavaşlamayı sürdürdüğünü kaydetti. Bu durum, genel enflasyon görünümünün karmaşık olduğunu ve Fed'in para politikası kararları üzerinde hala baskı oluşturduğunu ortaya koyuyor.
Piyasalar, Fed tutanaklarının yayımlanmasının ardından dahi eylül ayı için faiz indirimi beklentilerini büyük ölçüde korudu. Ancak CME FedWatch verileri, temmuz toplantısı tutanaklarının açıklanması sonrası federal fon vadeli işlemleri piyasasında bu beklentilerin bir miktar azaldığını gösterdi. Merkez bankasının önümüzdeki ay gösterge faiz oranını çeyrek puan indirme olasılığı, tutanaklar öncesindeki yaklaşık yüzde 85 seviyesinden yüzde 80,9'a geriledi. Buna rağmen, yatırımcılar yıl sonuna kadar iki veya üç faiz indirimi olasılığını hala fiyatlamaya devam ediyor.
Bob Elliott, hisse senedi fiyatlarının tarihi zirvelere yakın seyretmesine rağmen, piyasalarda bu denli büyük faiz indirimlerinin fiyatlanıyor olmasını “eşleştirilmesi güç” bir senaryo olarak tanımlıyor. Elliott'a göre, bu büyüklükte faiz indirimleri ancak “ekonomik koşullara daha anlamlı bir yavaşlamanın” eşlik etmesiyle mümkün olabilir. Bu açıklama, Fed'in ciddi faiz indirimlerine gitmesinin, ekonomide daha derin bir durgunluğun veya zayıflığın sinyali olacağı ve dolayısıyla hisse senedi piyasaları için de olumsuz bir durum teşkil edebileceği yönündeki endişeleri artırıyor.
Ekonomik büyüme dinamikleri göz önüne alındığında, Bob Elliott tahvillerin hisse senetlerinden daha cazip göründüğünü belirtiyor. Genellikle ekonomik büyümenin yavaşlaması beklenen dönemlerde, sabit getirili menkul kıymetler olan tahviller, daha az riskli ve öngörülebilir getiri potansiyeli sunmaları nedeniyle yatırımcılar için çekici hale gelir. Ancak Elliott, bu değerlendirmesine rağmen, son piyasa fiyatlamalarının “herkesin tahvillerden uzaklaştığını” gösterdiğini de kabul ediyor. Bu durum, yatırımcıların risk iştahının hala yüksek olduğunu ve hisse senedi piyasasındaki potansiyel getirilere daha fazla odaklandığını işaret ediyor.
Piyasa verileri, Elliott'ın tespitlerini destekler nitelikte bir ayrışmayı ortaya koyuyor. FactSet verilerine göre, ABD yatırım yapılabilir tahvil piyasasını izleyen iShares Core U.S. Aggregate Bond ETF'si, çeyreğin başından çarşamba gününe kadar sadece yüzde 0,1'lik bir düşüş kaydetti. Aynı dönemde, uzun vadeli ABD Hazine piyasasını takip eden Vanguard'ın ETF'si ise yüzde 1,3 düşüş gösterdi. Buna karşılık, geniş tabanlı Amerikan hisse senedi piyasasını temsil eden S&P 500 Endeksi, bu çeyreğin başından itibaren yüzde 3,1'lik güçlü bir yükseliş sergiledi. Yılbaşından bu yana ise yüzde 8,7 oranında artış kaydeden S&P 500, çarşamba günü düşüş yoğunluklu kapansa da 14 Ağustos'taki rekor kapanışından sadece yüzde 1,1 uzakta seyrediyor. Bu veriler, yatırımcıların hisse senedi piyasalarına olan güveninin tahvil piyasalarına kıyasla belirgin şekilde daha yüksek olduğunu ve bu eğilimin sürdüğünü gösteriyor.
Bob Elliott, ABD'nin göç ve tarife politikalarının ekonomi üzerinde “Trump'ın Büyük ve Güzel Yasası'ndan elde edilecek her türlü faydadan çok daha büyük bir yük” oluşturduğunu savunuyor. Elliott, piyasanın “önümüzde bir büyüme patlaması olacakmış gibi” işlem gördüğünü, ancak aslında ekonomik büyümenin yavaşladığını belirtti. Bu açıklama, piyasaların belirli sektörlerdeki veya şirketlerdeki güçlü performansa odaklanarak genel ekonomik görünümü yanlış değerlendirebileceği riskine işaret ediyor.
Fed'in temmuz ayı toplantı tutanakları da bu yavaşlama tespitini doğruluyor. Belgelerde, “yılın ilk yarısında ekonomik faaliyetlerdeki büyümenin, büyük ölçüde tüketim artışının yavaşlaması ve konut yatırımlarındaki düşüş nedeniyle yavaşladığı” açıkça belirtiliyor. Bu durum, hanehalkı harcamalarındaki ve inşaat sektöründeki ivme kaybının, genel ekonomik performansı olumsuz etkilediğini gösteriyor.
İşgücü piyasası, ABD ekonomisinin güçlü olduğu yönündeki tezlerin temel dayanaklarından biri olmaya devam ediyor. Fed tutanaklarına göre, Fed üyelerinin neredeyse tamamı, “işgücü piyasasının hâlâ sağlam olduğu ve mevcut para politikasının ılımlı veya mütevazı şekilde kısıtlayıcı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Komite’nin potansiyel ekonomik gelişmelere zamanında yanıt vermek için iyi bir konumda olduğunu” kabul ediyor. Ancak Bob Elliott, bu görünümün altında yatan daha karmaşık dinamiklere dikkat çekiyor. Elliott'a göre, işgücü arzı ve talebindeki yavaşlama, ABD işsizlik oranının yüzde 4,2 seviyesinde görece istikrarlı kalmasına yardımcı oldu.
Ancak Elliott, bu istikrarlı oranın yanıltıcı olabileceğini ve “normal bir işgücü piyasası ortamında değiliz” diyerek önemli bir ayrım yapıyor. Özellikle son altı ayda ABD'deki göç politikalarının “anlamlı” biçimde kısıtlanmasının işgücü arzını daralttığını sözlerine ekledi. Bu, işsizlik oranının düşük kalmasının, güçlü bir talep yerine, arz tarafındaki kısıtlamalardan kaynaklanabileceği anlamına geliyor. Böyle bir durumda, düşük işsizlik oranı tek başına ekonominin sağlığı hakkında yeterli bir gösterge olmayabilir.
PIMCO ekonomisti Tiffany Wilding, bu tartışmanın özünü yakalayan kritik bir açıklama yaptı: “Ekonomi ve borsa aynı şey değildir. Bu ayrım özellikle bugün çok önemli. Zira mevcut politikalar ikisi arasındaki fark genişliyor gibi görünüyor.” Wilding, ABD hisse senedi piyasası ile reel ekonomi arasında belirgin bir “uyumsuzluk” gördüğünü ifade etti. Ona göre, ABD büyük ölçekli şirket hisselerini ölçen S&P 500'ün bu yılki performansı, “ABD’nin genel ekonomik durumu hakkında önemli gerçekleri gizleyebilir.”
Wilding, bu tespiti desteklemek için, reel tüketici harcamalarındaki yavaşlamaya (muhtemelen 2019 yılının ilk yarısı kastediliyor, orijinal metindeki 2025 bir yazım hatası olabilir) ve bu yıl istihdam artışındaki ivme kaybına dikkat çekti. Tüketici harcamaları, ABD ekonomisinin itici gücüdür ve bu alandaki yavaşlama, genel büyüme görünümü üzerinde ciddi bir baskı oluşturabilir. İstihdam artışındaki ivme kaybı da, işgücü piyasasındaki dinamiklerin zayıfladığına dair ek bir gösterge olarak yorumlanabilir. Bu iki faktör, S&P 500'deki güçlü performansın aksine, reel ekonomideki temel zayıflıkları gözler önüne seriyor ve piyasa ile ekonomik gerçeklik arasındaki potansiyel ayrışmanın altını çiziyor.
⚖️ Yasal Uyarı:Bu içerik yatırım tavsiyesi niteliği taşımaz. Yatırımlarınızla ilgili kararlarınızı kendi araştırmalarınız ve risk profilinize göre almanız önerilir.
ABD borsası, ekonomi, faiz indirimi, Fed, tahvil, hisse senedi, S&P 500, enflasyon, ekonomik büyüme, işgücü piyasası, Bob Elliott, Tiffany Wilding, piyasa analizi